AHMET TEKER
   
  METAL TEKNOLOJİSİ ALANI
  DUVAR GAZETESİ
 


Okullarda şiddet konusunda neler yapabiliriz? 12.04.2006

Okullarda şiddet; etrafımda gördüğüm okulların birçoğunda var olan okulda şiddet olaylarının iç ve dış etkileri vardır.

Neden şiddet kullanıyor çocuklarımız?

-Bunlardan en önemli sebep bu yaş grubu öğrencilerde var olan büyüklük hissi, hükmetme duygusudur. Bunun içerisine birde kız arkadaş olayları girince iş iyice çığrından çıkıyor. (Artık kız öğrencilerimizin de bu tip olaylara karıştıklarını unutmamamız lazım)

-Sokakları devlet olarak çok başı boş bırakmamız bir başka sebep, çünkü sokaklarda bulunan okumayan ve öğrenciler arasında çete diye tabir edilen grupların varlığı bu işleri tetikleyen başka bir husus. Bu çeteler okul öğrencilerinden beslenmekte, onlara darp ve gasp etmektedirler. Olaylara yatkın bazı öğrencileri de yanlarına alan bu gruplara bağlı öğrenciler dışarıdan aldıkları bu gücü içeriye de yansıtmaktalar ve burada bir güç unsuru olmaya çalışmaktadırlar.

-Bu sokak çetelerinin bir başka geçim kaynakları uyuşturucu ve zararlı madde satışlarıdır. Bu konulardaki rant paylaşımları da özellikle okul dışlarındaki şiddeti tetiklemektedir.

-Devletimizin bu konudaki en büyük yanlış ve eksikliği ise okulları insan yığınakları haline getirmesidir. Okullarımız ve sınıflarımızın kalabalık olması nedeniyle okul idareleri ve öğretmenlerin kontrolünden çıkmıştır her şey. Dışarıdaki çetelerin okul idareleri ve öğretmenler üzerinde kurduğu baskı ayrı bir sebep olarak karşımıza çıkmakta, okul idareleri ve öğretmenlerin dahi korkulu rüyası haline gelen bu durumlara göz yummak zorunda kalmaktadırlar.

Olası olaylara gösterdikleri tepki, disiplin cezası gibi uygulamaların sonucunda ya darba uğramaktalar, ya tehdit edilmekteler, ya araçları çizilmekte, taşlanmakta yada okulun camlarına veya binalarına zarar verilmektedir.

Bu durum okul idarelerini ve öğretmenleri geri çekmeye zorlamaktadır. Öğretmenlerimizin olaylara pedagojik yaklaşımları noktasında ise Öğretmen Yetiştirme sistemindeki yanlışlıklardan dolayı öğretmenlerimizin dahi çok büyük eksiklikleri bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra okullarımızda PDR hizmetleri yeterli olmadığı gibi bu kadar büyük kalabalıklara da hitap etmek mümkün değildir.

Eğitim sistemimizde 2 unsur vardır. Bunlardan birincisi öğrenci faktörü ikincisi ise öğretmen idareci faktörüdür. Öğretmen öğrencilerin geleceği için mücadele ederken bile yanlışlıklar yapabilmekte, pedagojik olmayan davranışlar içerisine girebilmektedir. (Şiddet, notla tehdit, sorunlarla ilgilenmeme, görmemezlikten gelme gibi…).

Okullarımızda ülkenin geleceğini oluşturacak bireylerin yetişmesini sağlamak hedefi tek hedef olduğu halde yukarıdaki iki unsur sürekli çatışma içerisindedir. Öğrenci öğrenmek için, öğretmen öğretmek için var olması gerekirken bu hedeflerden sapılmakta, birbirine düşman iki grup varmış gibi ortaya çıkmaktadır her şey.

Çocuklarımıza maalesef okulları sevdirmeyi başaramıyoruz, onları birer amaca yönlendiremiyoruz, onlar amaçsız olunca dışarıda onlara amaç belirleyen birçok unsurdan birine veya birkaçına yönelmektedirler.

Öğrencilerimizin yaşları yükseldikçe veli ilgisi de iyice azalmakta, bu durum öğrenci, öğretmen, veli üçgeninde büyük uçurumlar yaratmaktadır.

Neler yapabiliriz:

-PDR Hizmetleri çalışmalarını arttırmalıyız.

-Okullarımızı insan yığınları olmaktan kurtarmalıyız, daha az öğrencili okul ve sınıfları oluşturmalıyız.

-Öğretmenlerimizin PDR konularında bilinçlendirmeliyiz.

-Velileri mutlak suretle bilgilendirmeliyiz.

-Öğrenci-veli-Okul üçgenindeki bağları kuvvetlendirmeliyiz.

Okullarımızdaki en küçük sorundan en büyüğüne kadar hepsine aynı ciddiyetle yaklaşarak, ertelemeden, kulak arkası etmeden pedagojik yaklaşımlarla çözmenin yollarını aramalıyız.

Amacı olan insanlar yetiştirmenin yollarını aramalı, okul idarelerimizden başlayıp, üst düzey yönetimlere kadar her kademeyi işin ehline teslim etmeli, ülkenin geleceğini ilgilendiren eğitim konusunda asla ve asla siyasi olmamalıyız.

M. BALMUK
PDR:Psikoljik Danışma ve Rehberlik

 

 

BAKAN Çelik:
 Veliler şiddet eğitiminden geçirilecek 
14.04.2006

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bakanlığının "şiddetle mücadele" paketini açıkladı.

Milli Eğitim Bakanı Çelik, TGRT-Haber TV'de dün akşam katıldığı programda yaptığı açıklmamada, şiddet ve zararlı yayınları takip ederek, bu programları RTÜK'e bildirileceklerini söyledi. Ayrıca RTÜK ile yapılan anlaşma gereğince RTÜK'ün uygun bulmayıp ceza uyguladığı programların yayın saatleri yerine eğitim içerikli programlar devreye sokulacak.

Çözüm paketinde, "Rehberlik Sistemi" de sil baştan yeniden reforme ediliyor ve yapılandırılıyor. Okullarda bulunan rehberlik sistemleri, öğrenciyi sorgulayıcı ve tanımlayıcı hale getirilecek. Pilot uygulamasına başlanan Rehberlik Eğitim Merkezleri ülke geneline yayılacak. Bu merkezlerde öğrencilere ait on line bağlantılı dosyalar hazırlanacak ve öğrenciler takibi yapılacak. Yeni sistem "Proaktif Rehberlik" anlayışı çerçevesinde olacak ve öğrenciler adeta adım adım hem merkezden hemde rehber öğretmenlerince izlenecek. Bakanlık şiddetin daha da köküne inecek. Bu amaçla "Ana-Baba Okulları" projesini devreye sokarak, velileri şiddet içerikli eğitimlerle bilgilendirecek. Şiddeti kökünden kurutmak isteyen MEB, Okula Aile Birlikleri, Okul İdarelerini ve Öğrenci Temsilcilikleri'nin görev ve yapısal düzenlemelerini yenileyerek, bu organların tanımları işler hale sil baştan yenileyecek. Paketin bir diğer ayağını da internet kafelere ayrıldı. Çelik, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlıkları ile internet kafelere yönelik çalışma başlatıldığını açıkladı. İnternet kafe işletmeciliğini dürüstçe yapan müteşebbislerin olduğunu ancak zararlı yayınlara yönelik önleyici filtrasyon uygulaması yapmayan girişimcilere yönelik ağır tedbirlerin alınacağını kaydetti. Çelik, kafelerin "suçlu üreten mekanizmalar" olmaktan çıkarılacağını müjdeledi.

AYNI DERSTEN 2 YIL KALAN ÖĞRENCİ OKULDAN ATILACAK

Çelik, okullardaki disiplinline yönelik alınan önlemlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. 2 yıl üst üste aynı dersten kalan öğrenci okuldan atılacak. Aynı öğrenci örgün eğitim veren hiçbir okula gidemeyecekken sadece açık liselere kaydını yaptırabilecek. Bir diğer önemli ikinci karar ise bir okulda sorunu kronik hale gelmiş bir öğrenci, okulda barındırılmayarak, o da okuldan atılacak. Çelik, bu durumu, "Bir sepet elmayı etkileyecek çürük elmayı atmamız şart" diye açıkladı. Çelik, ayrıca alınan disiplin kararlarıyla birlikte yeni müfredatın hem ödülü hem de cezayı eşit ve dengeli bir şekilde içerdiğini ve bununda zamanla oturup anlaşılabileceğini söyledi. Çelik, ayrıca okulların dış çevrelerinin kontrol altında tutulabilmesi ve takip amaçlı kamera sistemine sıcak baktıklarını açıkladı. Çelik, kameralı takip konusunda yanlış uygulamalara dikkat çekerek, okul idarelerini uyardı. Okul içlerine sınıflara kadar yerleştirilen kamera sisteminin yanlış olduğunu ve pedegojik bulmadığını belirten Çelik, "Kamera sistemiyle çocukları psikopat yaparız. Okul kapıları kontrol altına alınabilir ama iç kısımda sınıflarda olmaz" diyerek, okul müdürlerini uyardı.

Çelik, okullarda yaşanan şiddettin bir kaç ayın problemi olmadığını belirterek, şiddetin boyutuna dikkat çekti ve şunları söyledi:

"Ülkede şiddet, toplumda şiddet, ailede şiddet, kafalarda şiddet, gönüllerde şiddet. Bunların hepsi maalesef istemediğimiz halde var olan şeylerdir. Türkiye'de 20 milyonluk bir öğrenci kitlesi bulunuyor. Bu rakam Türkiye nüfusunun üçte ikisini oluşturuyor, her öğrenciyi de dört kişilik bir aileye mensup olduğu düşünüldüğünde şiddetin de doğal olarak ülke meselesi olduğu görülecektir".

"TÜRKİYE'DE ÇOCUKLAR ÇOK FAZLA TELEVİZYON SEYREDİYOR"

Çelik, basında şiddetin sistematik bir şekilde tırmanışta olduğunu ilişkin görüşlere de katılmadığını belirtti ve 2005 yılına ait yaptırdığı bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. 2005 yılında İstanbul'da 2 bin 500 okul ve yaygın eğitim hariç 2 milyonun 150 bin öğrencinin eğitim gördüğünü işaret eden Çelik, burada meydana gelen toplam olay sayısının 38 olduğunu söyledi. Bu rakamın Avrupa Birliği ve dünya ülkeleriyle mukayese edildiğinde kayda değer bir rakam olmadığını ifade eden Çelik, "Bizim öğrenciler bu durumda beyefendidir" diyerek, şiddetin abartılmamasına işaret etti. Çelik şiddeti önemsediklerine ilişkin olarak "Fakat bir tane dahi olay çıksa bir çocuğumuzun burnu bile kanasa, bir öğretmen öğrencini döverse, öğretmen şiddet kullansa veya öğrenci öğretmenine saygısızlıkta bulunup şiddet uygulasa bu bizim problemimizdir ve bizim buna karşı pasif durmamız söz konusu olamaz" diye konuştu.

Çelik, bir öğrencinin okulda geçirdiği sürenin daha fazlasını ekran başında geçirdiğini açıkladı. Çelik, "Bir öğrenci bir yılda 13 bin saat okulda kalıyor. Bu hesaplamada haftanın 5 günlük mesaisini baz alıyoruz. Günde 6 saat okula da kalan öğrenci bir haftada 30 saat kalıyor. Yaz tatilini ve hafta sonlarını çıkardığınız zaman yaklaşık 13 bin saat okulda kaldığını görürsünüz. Bakın bir öğrenci Türkiye'de ortalama 18 bin saat televizyon seyrediyor. Bu ne demektir. Öğrenci okulda geçirdiği sürenin 3'te 1 oranında daha fazlasını televizyon karşısında geçiriyor. Orada yayınladığınız diziler, filmler, tartışma programları ekrana ve kamuoyuna yansıyor. Buradan yansıyan tartışmalar çocuğun ruh ve davranışını dünyasını şekillendiriyor" dedi. Çelik ayrıca şiddet içerikli yayınlarla aklına şiddet getirmeyen öğrencilerin dahi bu yayınlarla akıllarına şiddet getirdiğini söyledi. Çelik, şiddet konusunda, "Biz artık ömür boyu dayak atan ve yiyen toplum olmamalıyız" temennisinde bulundu.


 



MESLEKİ TEKNİK EĞİTİMİN TARİHÇESİ

Türkiye'de meslekî ve teknik öğretim, İmparatorluk ve Cumhuriyet dönemleri olmak üzere iki bölümde incelenebilir. Türkiye'de teknik öğretimin plânlı bir şekilde yayılması ve teknik öğretim kurumlarının ülke ihtiyaçlarına göre geliştirilmesine, ancak Cumhuriyet döneminde başlanabilmiştir. 

Ülkemizde 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar meslekî eğitim; geleneksel usullere dayalı bir sistem içerisinde esnaf, sanatkar teşkilatlarınca yürütülmüştür.  

Selçuklular döneminde  Ahilik adıyla kurulmuş bulunan esnaf-sanatkâr teşkilatı; Osmanlılar döneminde de Lonca ve Gedik adları altında devam etmiştir. 

Ahilik Teşkilatında; mesleğe giriş, meslekî yeterliğin kontrolü, kalfalık ve ustalığa yükselişin esasları, bir sistem bütünlüğü içerisinde yürütülmüştür. 

Osmanlılarda bu kurumlar; esnaf ve sanatkârları disipline ederek, toplumda iş ve ticaret ahlâkını korumakla birlikte, usta yetiştirilmesi ve yetiştirilenlerin istihdamını sağlamıştır.  

16. yüzyılda yurdumuzdaki; teknik elemanlar tarafından yapılan her türlü askeri malzeme ve silahlar, gemi inşaatı, dokumacılık, çuhacılık gibi sanayii kolları, diğer ülkelere göre daha ileri durumdaydı. Bu durum 18. yüzyıl sonuna kadar kısmen devam etti.  

19. yüzyılın başında dünyada teknolojinin diğer bilim dalları ile birlikte ilerlemesi ve bunların makine sanayiinde kullanılması sosyal hayatta önemli değişmelere sebep olmuştur. Batıda büyük endüstrinin kurulmasını sağlayan "Makine İnkılâbı"nın Ülkemizdeki etkisi sonucunda "Lonca Teşkilatı" içinde bulunan sanat ve ticaret, kurallarını bozmuş, o zamana kadar loncalar içinde devam edegelmekte olan meslekî eğitim hizmetlerinin okul disiplini içinde yürütülmesinin zorunlu hale gelmesine sebeb olmuştur. 

Batı ülkelerinde endüstri hareketinin başlaması Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme ve zayıflama devirlerine rastlar. Bu zamanlarda; devletin askeri, mali ve ekonomik durumu sarsılmış, yerli sanatlar da giderek çökmeye başlamıştır. Devletçe "Mühendishane-i Bahri-i Hümayun", "Mühendishane-i Berri-i Hümayun" gibi batı örneğine uygun ilk teknik okullar açılmış ve yerli sanayii korumak için bazı teşebbüslere girişilmiş ise de bu teşebbüslerde istenilen sonuçlar alınamamıştır. 

Bugünkü Erkek Teknik Öğretim okullarının çekirdeğini oluşturan kurumlar 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren açılmaya başlanmıştır. 

O tarihlerde Tuna Valisi olan Mithat Paşa, 1860 yılında Niş'de, 1864'de Ruscuk ve Sofya'da, 1868’de de İstanbul’da açtığı okullarla Erkek Teknik Öğretim kurumlarının temelini atmıştır. 

Bu okulların çalışmaları hakkında bilgi edinen bir kısım valiler de, Halep, Trasplusgarp, Kastamonu, İzmir ve Konya’da sanat okulları kurmuşlardır. 

Valiler tarafından yakın ilgi gören ve gelir kaynağı da sağlanan bu okullar, her yıl biraz daha geliştirilerek Cumhuriyet dönemine kadar faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu okullarda öğrencilere, çuhacılık, araba yapıcılığı, mürettiplik, litograflık, kunduracılık, terzilik, debbağlık, külahçılık vb. sanatlar öğretilmiştir. İkinci Meşrutiyet döneminde bir kısım okullardaki meslek şubelerine demircilik, marangozluk, dökümcülük, modelcilik gibi sanatlar da eklenerek, bir taraftan el sanatlarında çalışacak sanatkârlar yetiştirmiş, diğer taraftan da mevcut birkaç fabrikanın teknik elaman ihtiyacı sağlamaya çalışılmıştır.

1913 yılından itibaren sanat okullarında eskiye oranla daha kararlı bir çalışmaya girilmiş, yönetmelik ve programları da yapılarak daha disiplinli bir duruma getirilmiştir. 

Her il kendi sanat okulu için ayrı bir öğretim programı uyguladığından, okullar arasında birlik sağlanamamış olmasına rağmen bu uygulama ile çevrenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek insan gücünü yetiştirmiştir. 

I. Dünya Savaşı esnasında ve bunu takip eden yıllarda, bu okullardan bir kısmı bakımsız kalmış ve kapanmıştır. 1927 yılına kadar faaliyetlerine devam edebilen ve idareleri Maarif Vekâletine intikal eden 9 okul kalmıştır. Bunların adları ve açılış tarihleri aşağıda gösterilmiştir.

 

OKULUN ADI                                      AÇILDIĞI YIL

Bursa Erkek Sanat Okulu                        1864

İstanbul Erkek Sanat Okulu                     1867

İzmir Erkek Sanat Okulu                         1868

Kastamonu Erkek Sanat Okulu                 1869

Diyarbakır Erkek Sanat Okulu                   1870

Edirne Erkek Sanat Okulu                        1877

Konya Erkek Sanat Okulu                        1901

Ankara Erkek Sanat Okulu                       1905

Aydın Erkek Sanat Okulu                         1924 

Cumhuriyetin ilk yıllarında çeşitli okullar ve kurslar, değişik Bakanlık ve daireler tarafından dağınık bir şekilde yönetilmiştir.Bu dönemlerde, Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında meslekî ve teknik öğretim konularıyla ilgilenen bir daire kurulamamıştır. 

Bu sebeple, 1926 yılında meslekî ve teknik öğretim, önce İlköğretim Dairesi, daha sonra da Yüksek Öğretim Dairesi bünyesinde yer almıştır. 1927'de de "Yüksek ve Meslekî Öğretim Genel Müdürlüğü" haline getirilmiştir. 

Bu zamana kadar her bakımdan bulundukları ilin Valiliklerine bağlı olan sanat okullarının giderleri, yine özel idarelerce karşılanmak üzere, öğretim konuları ile kadro işleri bu Genel Müdürlükçe yürütülmeye başlanmıştır. 

1931 Yılında; 1867 Sayılı Kanunla iller 9 bölgeye ayrılmış ve her bölgede; malî ve yönetimi bölgeye dahil illerce karşılanmak üzere, birer sanat okulu faaliyete geçirilmiştir. Böylece, sanat okulları “Bölge Sanat Okulları” haline getirilmiştir. 

İlk iş olarak mevcut 9 Erkek Sanat Okulunun öğretim programlarında birlik sağlanarak öğretim süreleri 5 yıla çıkarılmıştır. Ankara'da Yapı Usta Okulu ile Ankara, Bursa ve İstanbul'da "Akşam Erkek Sanat Okulları" açılmıştır. 

Meslek okullarının sayılarının artması karşısında, bu okulların ayrı bir Genel Müdürlüğe bağlanarak idare edilmelerine ihtiyaç duyulduğundan 1933 yılında çıkarılan  2287  sayılı  Maarif Vekaletleri Merkez Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunla,  Meslekî ve  Teknik Öğretim Müsteşarlığına bağlı olarak Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü olarak kurulmuştur. 

Mevcut meslek okullarında eğitim ve öğretimin daha nitelikli hale getirilebilmesi için; meslekî öğretmen okulu açılıncaya kadar bir taraftan yabancı memleketlere öğrenci gönderilirken, diğer taraftan da bazı meslek şubelerindeki öğretmen, boşluğunu doldurmak amacıyla yabancı uzman öğretmenler getirilmeye başlanmıştır.  

1942 yılında 4303 sayılı Kanunla girişilen planlı çalışmalar, 1950 yılında 5642 sayılı Kanunla devam ettirilerek Meslekî ve Teknik Öğretim Kurumları büyük bir gelişme devresine girmiştir. Bu dönemde yapılan işlerin bazıları şunlardır:  

1-İstanbul Yüksek Mühendis Okulu 1944 yılında 4615 sayılı Kanunla, Teknik Üniversite hâline getirilmiştir.

2-1937-1938 Öğretim Yılında Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu açılmıştır.  

Meslekî ve Teknik Öğretim alanında atılan bu adımlardan sonra; öğretmen ve eğitim çalışmalarının ülkenin endüstriyel ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir niteliğe kavuşması ve bu okullardan mezun olacak gençlerin teknik ve hayat şartlarını kavrayarak çevreye verimli bir vatandaş haline getirilebilmeleri için koordinasyon görevini yapacak bir kurula ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla, 1934 yılında Millî Eğitim Bakanlığının teklifi ve Başbakanlığın onayı ile Bakanlıklar arası bir komisyon kurulmuştur. 

Bu komisyon; daha önceki uzman raporlarını, resmi ve özel sektör ihtiyaçlarını inceleyerek hangi bölgelerde ne gibi meslekî programların açılması gerektiğini belirlemiş ve bu konuda 1936 yılında bir rapor hazırlamıştır.

 Raporda, çeşitli mesleki alanlarda ve kademelerde ,ihtiyaç duyulan teknik insan gücü yetiştirmek üzere;

 1.                        Küçük sanat erbabının yanında veya fabrikalarda çalışan çıraklarla, sınai müesseseler için ilerde lazım olacak çırakları yetiştirmek üzere ÇIRAKLIK OKULLARI'nın,

2.                        Bir meslek okuluna devam etmeden bir usta yanında çıraklık yapmak suretiyle usta olanların, mesleklerinde gelişebilmeleri için gerekli olan bilgileri vermek üzere AKŞAM SANAT OKULLARI'nın,

3.                        İlkel şekilde bulunan bazı mahalli sanatlarda çalışanlara meslekî bilgiler kazandırmak ve bu gibi sanatların gelişmesine yardım etmek amacıyla GEZİCİ KÖY KURSLARI'nın,

4.                        Mevcut ve ileride açılacak fabrikaların ihtiyacı olan fabrika uzman işçilerini ve bayındırlık işlerinin çeşitli şubelerinde çalıştırılacak tekniker düzeyindeki elemanları yetiştirmek amacıyla bu günkü mevcutlarını artırarak ve geliştirerek MESLEK VE SANAT OKULLARI'nın,

5.                        Fabrikaların ve bayındırlık işlerimizin ihtiyacı olan iş şeflerini, elektrik tesisatçılarını ve yüksek mühendis ile mütehassıs işçi arasındaki teknisyenleri yetiştirmek üzere TEKNİK OKULLARI'nın,

6.                        Ülkenin şiddetle ihtiyaç duyduğu; inşaat, makine, elektrik, kimya, maden ve askeri mühendisleri yetiştirmek üzere POLİTEKNİK-YÜKSEK TEKNİK OKULU'nun açılması gerekli görülmüştür.  

Plânlamaya doğru atılan ilk adım niteliğinde olan bu çalışmalardan alınan sonuçlar, 21/08/1941 tarihinde bir raporda toplanarak, Meslekî ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğünce bir program geliştirilmiştir.  

Gelişen teşkilat yapısının artan ihtiyaçlarını karşılamada Genel Müdürlük merkez ve taşra kadroları yetersiz kalınca, Meslekî ve Teknik Öğretim alanındaki işlerin, daha sistemli ve etkili bir şekilde başarılabilmesi için 25/09/1941 tarihinde 4113 sayılı Kanunla Meslekî ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü, "Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı" haline getirilmiştir. Bu Kanunla meslek okullarının; Talim ve Terbiye ile teftiş işleri hariç, bütün hizmetleri bu Müsteşarlık sorumluğuna verilmiştir.

Müsteşarlık; Erkek Teknik, Kız Teknik ve Ticaret Öğretim Müdürlükleri ile Teknik Büro, Yapı İşleri Müdürlükleri ve Muamelat Şefliği gibi dairelerden oluşmuştur.  

Müsteşarlığın Programı;  

1.      Yüksek seviyeli teknik okullarını,

2.      Tekniker okullarını,

3.      Akşam sanat okullarını,

4.      Yapı enstitülerini,

5.      Kız enstitülerini,

6.      Gezici köy kurslarını,

7.      Yeni ticaret okulları ve akşam ticaret okullarının faaliyete geçirilmesini,

8.   Sanat enstitüleri programı ve teşkilatının geliştirilmesi, yeni meslek şubelerinin programlara eklenmesini,

9.      Sanat enstitüsü mezunlarının staj ihtiyacını karşılamak üzere fabrikalar kurulmasını öngörmüştür.

 

 Erkek Sanat Okulları 1942-1943 öğretim yılından itibaren Erkek Sanat Enstitüsü haline getirilmiştir.  

1965-1966 yılında Ankara'da Erkek Teknik Öğretim Ağaç İşleri Olgunlaşma Enstitüsü' açılmıştır. 1971-1972 yılından itibaren enstitünün adı "Ağaç ve Metal İşleri Olgunlaşma Enstitüsü" olarak değiştirilmiştir.  

1968-1969 Öğretim Yılından itibaren teknik öğretim kurumları, mühendis seviyesinin altında üç ayrı seviye ve nitelikte operatör, işçi, yarı becerili işçi, usta ve teknisyen gibi üretici teknik personeli yetiştirebilecek üç ayrı okul tipi halinde toplanmıştır.  

         a.  Pratik sanat okulları,
         b.  Sanat enstitüleri,
         c.  Teknisyen okulları.  

Pratik sanat okullarında, tornacı, frezeci, kaynakçı, boyacı, bobinajcı, döşemeci, oto elektrikçisi, oto tamir ve bakımcısı gibi belirli ve dar kapsamlı mesleklerde operatör ve becerili işçiler yetiştirilmektedir.  

Sanat enstitüleri, geniş bir meslek dalı içindeki becerileri kazandıran ve bu becerileri; destekleyen meslekî ve teknik bilgiler yanında gerekli ve yeteri kadar fen kültürü veren ve Tesviyecilik (Tornacılık, Frezecilik, planyacılık), Metal İşleri, Ağaç İşleri, Elektrik, Elektronik, Motorculuk ve Yapı mesleklerine elaman yetiştiren kurumlardır.  

            1969-1970 öğretim yılında, mühendis ile becerili işçi ve usta arasındaki yardımcı teknik personeli yetiştirmek amacıyla teknisyen okulları açılmıştır.  

III. Beş Yıllık Kalkınma Planı hedefleri ve IX. Milli Eğitim Şurası kararları doğrultusunda 1973-1974 Öğretim Yılında; teknisyen okulları, teknik liselere, sanat enstitüleri ise endüstri meslek liseleri haline dönüştürülmüştür.  

12 Eylül 1980'den sonra Millî Eğitim Bakanlığı, merkez ve taşra teşkilatı yeniden düzenlenmiş 27 Şubat 1982 tarih ve 8/4334 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Meslekî ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı kaldırılarak bütün birimler tek bir müsteşarlığa bağlanmıştır.  

Plânlı kalkınma döneminden itibaren ülkemizde sanayileşmeye önem ve ağırlık verilmesi sonucunda meslekî ve teknik alanlarda eğitim görmüş insan gücü ihtiyacı hızla artmıştır. Dünyada sanayi ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler yabancı dil bilen teknik ara insan gücü  ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bunun üzerine yabancı dil bilen teknik insan gücünü yetiştirmek amacıyla 1982-1983 öğretim yılından itibaren anadolu meslek liseleri, 1983-1984 öğretim yılından itibaren de anadolu teknik liseleri açılmıştır. Anadolu meslek liselerinin öğretim süresi, birinci yılı hazırlık sınıfı olmak üzere 4 yıl, anadolu teknik liselerinin öğretim süresi ise birinci yılı hazırlık sınıfı olmak üzere 5 yıldır.  

4702 sayılı Kanun ile 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanuna eklenen ek madde 1 ile 2001-2002 Öğretim Yılından itibaren öncelikle küçük yerleşim birimlerinden başlamak üzere, meslekî ve teknik eğitim alanında orta öğretim diploması, sertifika ve belge veren programların uygulandığı meslekî ve teknik eğitim merkezleri açılmıştır.  

Ülkemizde, Cumhuriyet döneminden itibaren sanayileşmeye önem ve ağırlık verilmesi sonucu, meslekî ve teknik alanlarında eğitim görmüş insan gücü ihtiyacı da artmıştır. 

 

 


 

 

Telekom çalışmasında 
KAYNAK TÜPÜ patladı...

 
 
  toplam 15918 ziyaretçi  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol